Firma Metal CEO’su Faruk Özer: “Malzeme Biliminde Uzmanız.”
Firma Metal faaliyetleri
Firma Metal malzeme bilimi ve malzemelerin üretim teknolojilerini içeren ve bu baza dayandırılmış bir üretim ve organizasyon yapısı olan bir kurum. Biraz daha açmam gerekirse, ağır sanayi ağırlıklı çalışıyoruz. Ağır sanayiyi de segmentlere ayırırsak; makine sanayi, savunma sanayi, enerji sanayi, enerji üretim tesisleri birimi şeklinde özetleyebiliriz.
Hafif sanayiye çalışmıyor muyuz? Çalışıyoruz ama biz onu da ağır sanayi olarak değerlendiriyoruz. Çünkü ürünler ve Firma Metal’in uzmanlık alanları metal ve metal derivatifi ürünler, üretim teknolojilerinde dövme, döküm gibi hassas işlenmesi, kaynak konstrüksiyonları, vs.
Malzeme bilimi nedir?
Malzeme bilimi deyince mühendislik birimlerinin tamamını gözünüzün önüne getirip sıralayın. Her biri malzeme ile başlar. Yani bir yerden bir atomun nuclea şeklinde oluşması, bunun gelişmesi ve genişlemesiyle tamama erişmesi diye “nucleation and propagation” diye fizikte bir yöntemi vardır. Mühendisliğin başlangıç noktası malzemedir. Yani elle tutulan, topraktan başlayan ve makine mi yapacağız, hedefimizde ne var, uçağın motorunu mu yapacağız veya bir doktorun hassas bir paslanmaz aletini mi yapacağız veya bir transistör mü yapacağız veya radyonun bir elementini mi yapacağız, bunların hepsi malzemeyle başlar. Malzeme bilimi özetle budur.
Malzemeyi tasarlamak mı, malzemeyi yaratıp uygulamak mı?
Malzeme tasarlamak şu demektir; fizik ve kimya ile başlayan, araştırmalarla ve kapsamlı çalışmalarla geliştirilmiş binlerce malzemeden bahsediyoruz. Polimerden odunun alaşımlandırılması bile bu konunun bir parçasıdır. Çeliğin binlerce çeşidi, bunların hepsi çalışmalar sonucunda gelişmiştir. Bunlar ihtiyaca ve talebe göre oluşmuştur. Dolayısıyla çalışmalarla ortaya çıkmış, insanlığın ve uygulamaların ihtiyacı olan malzemeler, malzeme bilimi ile geliştirilmiştir. Malzemenin dizayn edilmesi işte bu kademelerde ortaya çıkar. Yani siz kalkıp bir ürün dizayn edeceksiniz buna bir malzeme belirlemeniz lazım. Ya mevcutlardan belirleyeceksiniz ya da mevcudu geliştirerek bir malzeme geliştireceksiniz. Buna malzeme dizaynı denir. Bir örnek; türbin geliştiriyorsunuz, denizin içinde çalışacak diyelim, bunun bir paslanmaz parçası var. Ama bu paslanmaz parça tatlı suda çalışıyorsa başka bir malzeme ile dizayn edilmeli, deniz suyunda çalışıyorsa başka bir malzeme ile dizayn edilmeli.
İnsan kaynakları profili
Kendi konumuzdan bahsediyorsak, özümüzde malzeme bilimine hakim mühendisler var. Metalürji konusu artık üniversitelerde segmentlere ayrıldı, “industrial” ve “physical” metalürji. Ülkemizde malzeme mühendisliği bunun içinde ek olarak veriliyor. Dünyada böyle değil. Artık endüstri metalürjistleri, fiziksel metalürjistler ve “material science” diye malzeme biliminin çok detayına inen ayrı bir mühendislik dalı var. Dolayısıyla bizim bu 3 dalı da bilen mühendisleri çalıştırmamız gerekiyor. Ek olarak da bu malzemeleri kullanan makine mühendislerini… Çünkü bir de kullanıcılar var, kullanıcının malzemeyi nasıl kullanacağını bilen, hesaplarını yapabilen mühendislik bilim dalı. Onlara da çok ihtiyaç var. Bir de üretim mühendislik kısmı var. Biz endüstri mühendislerini daha az kullanırız. Ancak üretime dönük çalışmalarımızda daha rantabl seviyelere çekilmesi isteniyorsa orada endüstri mühendislerimizi detaylı kullanırız. Teknik doneleriyle iç içe yetişmiş üretim mühendislerini kullanırız. Malzeme bilimi, makine mühendisleri ve üretim mühendisleri şeklinde. Özü budur.
İnsan kalitesi
Memleketimizde ciddi sorunumuz var. Şu an yetişen mühendisler yeterli değil. Mühendislik ana dalı çok detay isteyen, kitaba bağlı yetiştirilmesi mümkün olmayan bir meslek dalı. Sanayiyle iç içe olan, uygulama alanlarını bulabilmiş, üniversite ya da dışında olsun tutabildikleri ve sarılabildikleri ortamlarda yetişmiş mühendisliklere ihtiyaç duyuyor ve Türkiye’de rahat bulamıyoruz.
Nasıl üretim yapıyorsunuz?
Bizim üretim yapma şeklimiz çok farklı. Eskiden tamamıyla kendi bünyemizde yapmış olduğumuz Ar-Ge çalışmalarının hayata geçirilmesi ve üretime döndürülmesi ile yürüyordu. Tarih verecek olursam 1980-1990’lardan söz ediyorum ama dünyanın ve Türkiye’deki gelişimin bizim önümüze koyduğu yeni hedefler ve dünya entegrasyonlarının Ar-Ge’cilik ve kendi alanına konsantre olmuş üreticilikle olmadığını, olayın bir bütün olarak yakalanması gerektiğini düşünüyoruz. Eko sistem tabir ettiğimiz bir sistemle 20 sanayi firmasıyla iç içe çalışarak özgün bir üretim modeli geliştirdik.
Eko sisteminizin çalışma döngüsünü nasıl tarif edersiniz?
Senelerce sanayide muhtelif alanlarda ciddi çalışmalar yaptık ve bu çalışmalarda bulunduğumuz ortamdaki sanayicileri ve sanayi dallarını tanıma ve içine girme imkanı bulduk. Kimin ne olduğunu gördük. Kiminle ne yapılabilir gördük. Elde yapılan yatırımların, makine parkının hangisinin değerli hangisinin olmadığını gördük. Türkiye’de bu kapasiteler tam kullanılamıyor. Biz ne yaparız dedik. Firma Metal olarak bu konuların biliminden ve uygulamalarından geldiğimiz için sorunları çözmek ve ürünleri masaya koyabilmek için bir sistem kurduk. Bu sistemin ismine “Eco Partnership” dedik. Yani bizim bünyemizde ihtiyaç olan dökümhane ise bu “ductile iron” yani sfero döküm dediğimiz döküm ise bundan sistemin içine 2 tane firma soktuk. Bizim sektörümüzde sadece teknoloji değil ilişki çok önemli. Bunlar iyi sağlanamadığı takdirde firmalarla kuracağımız iletişimler ve yönetim sistemlerimizi iyi oturtamadığımız veya sistem denetimlerimizi iyi kuramadığımız zaman sistem çalışmıyor. Söz ettiğim 2 döküm firması, 2 çelik döküm firması, 2 dövme firması… hep 2 taneyle gittik. Bütün ürünümüzü bir tarafta çözmeyelim, 2 tarafta ortak çözelim ki birbirinden hem feyz alsınlar hem de denetim olsun, garantili olsun istedik. Bunun haricinde hassas işleme yapılabilecek sektörlerden bazı firmaları sisteme kattık. Hassas kaynak konstrüksiyon yapılabilecek kaynağın seviyesi var, daha hafif kaynaklar, daha ağır kaynaklar, ağır makine sanayinin daha hafif makinesi var. Bunları ayırarak kendimize müthiş bir takım kurduk. Takımın içinde 20 tane firma var, lojistik kısmı da gümrük işlerimizi yapan uzmanımız da eko partnerimiz oldu. Eko partner derken işi vermiyoruz. İşin bir ucundan girmesini sağlıyoruz. Organizasyonunu sonuna kadar yaparken üzerine denetimimizin kurulabilmesine eko partnerlik diyoruz. Mali müşavirimizle de bu anlamda çalışıyoruz. Toparlarsak yönetebileceğimiz firmaları bir çatı altında buluşturarak kendi iş dallarımızı onların sistemi içine sokarak üretimde eğitimler vererek sistemin çalışabilir, üretimin gerçekleştirilebilir hale gelmesini sağlıyoruz. Sıfırdan Ar-Ge ile başlayarak ürünün ortaya çıkmasını sağlayarak başarıyı sağladık. Dağınık çalışmamaya özen gösterdik, büyük firmalara gidip eko partner olduk. Onların departmanlarını kapattık. Birden fazla değişik ürününü bitmiş olarak önlerine koymayı bu takımla başardık.
Esneklik kazanmak
Bu işin özü ve düşünüş şekli başladığımızda kendi ülkemizde tabana yayılma politikasıyla yürümemiz iki amaçlıydı. Birincisi gücümüz bildiğimiz topraklarda. Ne demek istiyorum, tecrübelerimiz burada gelişti, insanları tanıyoruz, iletişim nosyonlarımız ülkemizde daha iyi, nasıl iyi yönetebileceğimizi ve ilişki kurabileceğimizi çok iyi biliyoruz. Gücümüzü buradan alarak dünyanın önüne çıkmayı başardık. Şimdi dünyadaki entegrasyonu yakalama sürecine geldik ve bu entegrasyonu yakalamak zorundayız. Muhtemel siyasi riskler, ülke ekonomisinde kriz faktörlerini yok edebilmek için enternasyonal arenaya nasıl girebiliriz, çalışmalarını başlattık. Türkiye, Avrupa Birliği’ne ülke olarak giremese de şirket olarak nasıl girer projeksiyonlarını geliştirdik, yatırıma gidiyoruz. Oradaki şirketlerle nasıl girift çalışabiliriz, onları da eko sisteme nasıl alabiliriz, ekolojimizi Avrupa’da nasıl geliştiririz, nasıl alternatif üretebiliriz, daha yüksek ürün sınıfına nasıl çıkabiliriz çalışmalarını yürütmek üzere muhtelif alanlarda hem yatırım yapıyoruz hem ilişki geliştiriyoruz. Örneğin yurt dışında üniversite ilişkilerimiz var. Türkiye’de olduğu gibi; İstanbul Teknopark’ta ciddi ürün geliştiriyoruz. Bu ürünü geliştirirken bir algı yaratmaya çalışıyoruz. Bu ürünün Türkiye’de ileri teknoloji ile yapılabildiğini gösterebilmek için proje örneklemelerini yapıyoruz. Yüksek teknoloji ürünlerini yurt dışı üniversiteleriyle geliştirip tabana yaymaya çalışıyoruz.
Üretimin tümü kritik parçalar mı?
Ekosistemimizi kurarken, “biz neyiz” dedik. Biz malzeme biliminde uzmanız. Malzemeyi iyi yoğurmasını biliyoruz. Üretim teknolojilerinde çok iyiyiz. Biz dünya ile üretim teknolojilerinde rekabet ederiz. Rekabet sadece kalite ile olmaz, rekabet iyi maliyet ve iyi fiyat yani mühendislik ekonomisini kullanarak elde edilen maksimum kalitedir. Çok iyi yaptığım için pahalıya yapıyorum demek rekabet değil. Avrupa’daki rakiplerimizi böyle egale ediyoruz. Öyle rakamlarla ve teknolojiye çıktık ki, Hindistan’la Polonya’yla rekabet ediyoruz. Diğer eski Doğu bloğu ülkeleri bizimle rekabet edemiyor. Maliyet ile ediyor ama teknoloji ile edemiyor. Ne anlatmak istiyorum? Ana üründe rekabet etmiyoruz. Ana ürünü ortaya çıkartmaktaki gücümüzle rekabet ediyoruz. Ana ürün diyelim ki Avrupa’nın 250 senelik bir birikimine sahip. Türbün yapıyor. Bu türbün bilgi birikimleriyle oluyor. Bunları planlamış, planlamış, onu yapmış, bunu yapmış, binlerce proje yapmış. Şimdi ben kalkıp onun ismiyle Çinli firma gibi ben sana rakibim diyerek çıkıp oyunu baştan kaybetmekten ya da Çinli firma ile iş birliği yapıp ucuza mal yapmaktansa o adama diyorum ki, “üretimini kendi bünyende, yapıyorsun ya ben ondan daha iyiyim. Gel senle partnerlik yapayım”. Malzeme bilimimiz ve üretim teknolojilerimiz iyi olduğu için “gel ortaklık yapalım” diyor. Ortaklık nedir? Eko partnerlik. Ayrı ayrı karımızı belirliyoruz, pazara böyle hâkim oluyoruz. Ben o firmayla rekabet etmiyorum. Birbirimizi korumaya alıyoruz. Bazı ürünlerde de firmanın kritik parçalarını ya da birden fazla ürününü yapıyoruz.
Yatırım coğrafyaları
Yatırımlarımızın ana hedefi gelişmiş ülkeler. Köprü kurduğumuz ülkelerin gelişmiş coğrafyalar olmasının sebebi, maliyeti değil pazarı yakalamak, yani o pazarda omuz omuza çalışabileceğimizi gösterebilmek, yakın olabilmek, sorunları anında çözecek yakınlıkta olabilecek iş adamlarıyla, ticaret ve sanayi odalarıyla iç içe girebilmek. Hedefimiz uzun vadeli iş birliğinde bulunmak. Kaybettikleri bir dönem geldi; kendi ülkelerinde yan sanayilerini kaybediyorlar. Maliyet açısından rekabet edemiyorlar, arkadan ikinci jenerasyon gelmediği için müthiş bir kayıptalar. Biz bu boşluğu dolduruyoruz. Bizim gibi üretim teknolojilerine hakim firmalarla yan yana geldiğimizde müthiş bir sinerji doğmaya başladı. Yatırımlarımızı Avrupa’da yapmaya karar verdik. Ürünün ana ve işçi yoğun kısmını kendi ülkemizde bitirip robotik teknolojilerle gelişmiş son elle işlemeleri orada yapacağız. Üretime dokunabileceğimiz mesafede finişi yapmak, depolamayı orada yapabilmek, sisteme lojistik bağlantılar yapmak, taşımacılığı ekonomik olarak kendi bünyemizde çözebilmek, tren, konteynır, depolama şeklinde… dünya krizlerinden üretimlerin etkilenmemesini sağlamak ve sağladığımızı da partnerlerimize gösterebilmek.
Dünyada rekabet edebilmenin üç noktası var. Fiyat iyi, kalite süper olacak. Zamanında işi bitirmen lazım. Bir tanesi eksik oldu mu rekabet dışısın. Geleceğin oradan yakalanabileceğini görüyoruz.